Etiket

farkındalık

Browsing

” Kendinizi anlatın.” desem neler derdiniz?  Hangi sıfatlar gelirdi aklınıza ? Buna bir bakın olur mu? En iyisi yazın. Sonra biraz daha derinleşin burada. Bunları kim söyledi size? İlk kimden duydunuz böyle biri olduğunuzu? Etiketlerinize bakın. Kaç yaşındaydınız ve ilk kez kim söyledi bunu ve hiç değişme payı bırakmadan – ki belki de öyle değildiniz – bugüne taşıdınız? 

Ya esneseyebilseydiniz? Kutupluluk üzerinden gideceksek , bugün dağınıkken, yarın düzenli olmayı seçebilme hakkınız olduğunu bilseydiniz? Bugün neşeliyken, yarın hüzünlü olmaya hakkınız olduğunu da? Dün tembelken, bugün çalışkan olma hakkınız olduğunu da? Kaç kez tembel dediler ve “evet ebeveynlerim haksız olamazlar, o zaman öyleyim” dediniz ve bugün ve her gün bunu ispatlamaya çalışıyorsunuz? Ya da sırf öyle demesinler diye olmadığınız biriymiş gibi davranıyorsunuz? Bu siz değilsiniz. Bu size söylenenler. Etiketleriniz. Ya da belki öylesiniz. Ama bunu kötü kıldınız ya da iyi. Ancak böyle kabul edildiğinize ve sevildiğinize inandınız.

Önce kendi etiketlerinizi farkederseniz, sonra bunu çocuğunuzda çok daha rahat farkedebilirsiniz.

“Ne düşünüyorum çocuğum hakkında? ” Yüzüne söylemekten bahsetmiyorum. Sizin bildiğiniz ama onun bilmediğini düşündüğünüz ya da bildiğini bildiğiniz etiketleri neler? Zor, kolay, başarılı, dağınık, tembel, akıllı, uyumsuz, kıskanç, cimri, patavatsız, düzenli…. 

Bunları şimdi bıraksaydınız ve onu her gün yeniden tanımayı seçseydiniz? Çocukları bilirsiniz, bir şeyi milyon kez inceleyebilir, farklı bir yönünü keşfedebilirler. Siz de onlara öyle yaklaşsaydınız? ” Acaba bugünü nasıl biriyle geçireceğim?  Bir sonraki gün yine aynı kişi olabilir. “Peki ben bu hali etiketlemeyi bıraksaydım? ” Belki bu ona hediyedir, bilemezsiniz, bilemeyeceksiniz. Ama ona tüm kalbinizi açarsanız görebilirsiniz. 

Olduğu hali tanımsızca kabul etmek. Bütünüyle böyle bakabilseydiniz?  Belki ilerisi için ona yardım ettiğinizi düşünüyorsunuz… Kendi hayatınızın bile ilerisini bilemediğiniz gibi, onun hayatının nasıl devam edeceğini bilemezsiniz değil mi ? Tüm bunlar sizin yargılarınız. 

Çocuğunun ihtiyaçlarına duyarlı ve onları önemseyen, sağlıklı ebeveynler için bu sözlerim:  niyetinizin iyi olduğunu anlıyorum, tahmin ediyorum, duyuyorum. Tanımsızlığın, milyonlarca tanım içinde ve öğrendiklerimiz düzleminde kolay olamayabileceğini de anlıyorum, yaşıyorum da. Ama deneyebilirsiniz. Olanlara siz bile inanamayacaksınız. Bu size şöyle geliyorsa yanılıyorsunuz ” Ay ben şimdi demezsem, düşünmezsem değişecek ve tam istediğim gibi biri mi olacak? ” :)) Hayır, o kendi olacak, şu an ki gibi ya da değil bilmiyorum , bildiğim, kabule geçtiğinizde tanımı bırakıp, siz onun kendi olmasına aşık olacaksınız. Ve ona bu alanı açtığınız için kendinizle gurur duyacaksınız…

Tam bunu yazarken şu da canlandı , ” e bırakayım o zaman tembel kalsın, bakalım n’olcak? ” Burada nasıl alıp kabul edemediğinizi ve tembeli hala nasıl kötü kıldığınızı farkedin. Alıp kabul edemediğinizi. Böyle çok da içinize sinmediğini. “Etraf ne der?” e takıldığınızı. Onun geleceğinden kaygılandığınızı. Tüm bunlar hep sizin konunuz, onun değil. O bunlarla ilgilenmiyor. O, bu… Ya da o siz sadece öyle etiketlediğiniz için öyle. Ya tembellik kötü değilse? Ya sizin bakış açınıza göre tembelse? Ya da tembellik hediyeyse? Bilemezsiniz. Bilemeyeceksiniz. Ama ona tüm kalbinizi açarsanız görebilirsiniz.  ( Girişimcilik yolculuklarının bazılarında tembelliğin hediyelerini okudunuz mu hiç? :))  Okuyun:) )

Şimdi tüm bunları okurken neler hissettiniz, neler düşündünüz? Hangi anılar canlandı zihninizde? Dönüştürmeye gönüllü olanlar için gelsin prosesler:

Tanımsızlığa gönüllü olsaydınız gerçek, bu neyi ortaya çıkarırdı? Kendinizi, çocuğunuzu ve dünyanızı tüm etiketlerden kurtarsaydınız acaba hayatınız neye benzerdi?

‘Başarıya yüklediğim tüm anlamları, tembelliğe, çalışkanlığa, başarısızlığa, uyumluluğa ve uyumsuzluğa, düzene ve dağınıklığa ( siz kendi tekrarlarınızı da ekleyin buraya, ne düşünüyorsanız çocuğunuz hakkında bütün sıfatları ekleyin ) yüklediğim bütün tanımlamaları iptal ediyorum.’

Çalışkanlığı, zenginliği, uyumu, düzeni, başarıyı, kariyeri nerede hayati, gerçek ve değerli kıldınız?

Sanmayın ki sadece olumsuz kelimeler katılık yaratıyor. Sürekli başarıyı pohpohladığınız yerde de katılık yaratıyorsunuz. Başarısız olma ihtimalinin olduğu hiç bir işe başlayamama, başarmak zorunda çabası onun etiketinin yükleri olabiliyor. ” Yani ne diyelim çocuğumuza? ” diye bir soru geçiyorsa aklınızdan, bir şey deme ihtiyacınıza bakabilirsiniz. Etiket olmadan konuşabilir misiniz, kabul edebilir misiniz veya destek olabilir misiniz ?  Emeğini, yaşamını, var olma halini onaylayabilir misiniz?

Sırf sizin gibi olsun diye ya da sizin gibi olmasın diye çabaladığınız, yaralarınızı onun üzerinden şifalandırmayı ( bilerek ya da bilmeyerek ) seçtiğiniz her yeri yıkıp yaratımını iptal edelim mi?

Çocuğunuz hakkında hiç bir fikriniz olmasaydı? Her gece bütün tanımlarınızı iptal ederek uyusaydınız ve yarın onun hakkında hiç bir düşünce sizi ve onu hapsetmeseydi? Acaba bu nasıl olurdu? Buna izin vermeyen her yeri yıkıp yaratımını iptal edelim mi? 

Ne olmasından korkuyorsunuz? En kötü ne olmasından? Bu korkuyla daha önce kendi hayatınızda karşılaşmış mıydınız? Bu, kendinizle ilgili olabilir mi? Onun kendi olmasına izin vermediğiniz, denemesine, yanılmasına izin vermediğiniz, doğrularınızı hayati gerçek ve değerli yaptığınız, yanlış dediklerinizin de hayata dahil olduğunu alıp kabul etmediğiniz her yeri yıkıp yaratımını iptal edelim mi?

Ebeveyn= ? tek kelime ne demek? Düşünün. Aksın. Ebeveyn olmaya yüklediğiniz tüm anlamları yıkıp yaratımını iptal edelim mi? O bir birey. O sizden ayrı bir birey. Sizin istediğiniz gibi olmak zorunda değil. O kendi yolunu deneyimliyor. Buna gerçekten izin verebilir misiniz? Buna gönüllü olabilmek için hangi enerji, alan, bilinç ve seçim olabilirsiniz? Sadece gönüllü olun. 

Onu her haliyle sarabilir misiniz? ” Atsan atılmaz, satsan satılmaz. ” reddedişinden değil, tam kabulden. O ne olmayı seçerse, bunu onun dünyasından tanımayı seçer misiniz? Onu, ondan dinlemeyi ve ona her gün başka biri olabileceğini ve her ne olursa olsun seveceğinizi söylemeyi seçer misiniz? Ya bu sarmalanma hali onun hayatına şifaysa? Etiketsizliği onun dünyasına hediye olacaksa? 

Ebeveyn olmakla ilgili kendi üzerinize fazladan yükler aldıysanız bu zamana kadar, hepsini bırakmaya gönüllü olur musunuz? Onu ve kendinizi özgür bırakmaya? Yakanızdan düşmeye yani:) Buna gönüllü olmanıza izin vermeyen her yeri yıkıp yaratımını iptal edelim mi? 

Geçmiş, gelecekten çıkıp onunla anlarınızın tadını çıkarmayı her an biraz daha fazla seçseydiniz, anılar biriktirmeyi, planlar yapmayı, hayaller kurmayı seçseydiniz, belki uzun süredir birlikte yapmadığınız ama sevdiğiniz bir şeyi yapmayı seçseydiniz ya da sadece sarılmayı, sizin için neyse o , bu ne yaratırdı ? Bunun hediyeleri neler olurdu? İlişkiniz neye benzerdi?  Ona eşlik ettiğiniz her anın değerini yok eden bütün girdapları, otomatik cevaplama sistemlerini, blokajları, tanımları, yeminleri yıkıp yaratımını iptal edelim mi? 

Gerçek , hayallerinizden de öte bir yolculuk yaşamanız için, ilişkinizin dilini sevgiden, kabulden, izinden ve özenden yana seçmeniz için hangi sonsuz olasılıklar var? Tüm bunları algılamanız, olmanız, bilmeniz ve alıp kabul etmeniz için neler mümkün? Tün bunlara kendinizi açmanız için hangi enerji, alan, bilinç ve seçim olabilirsiniz? ( Bu soruyu sorun ve bırakın, özgür bırakın. Hayatınıza aksın. ) 

Kolaylıkla.

Düşünün ki, 3 kişi oturuyorsunuz. Sohbetin bir bölümünde ya da tamamında diğer 2 kişi sizin hakkınızda konuşuyorlar.
Utandığınız anları, yükledikleri sıfatları , sizin hakkınızdaki bakış açılarını anlatıyorlar birbirlerine ya da biri anlatıyor, diğeri sorup duruyor. Bazılarına filtre koyuyorlar isminizi geçirmeyerek cümle aralarında, bazılarında direkt sizi işaret ederek anlatıyorlar.
Ne hissederdiniz?
O sırada ne yapardınız?
Konuşan iki kişiye karşı tavrınız ne olurdu o sırada ya da sonrasında?
Peki ilişkiniz nasıl olurdu?

Sanırım olan bu.
Çocuklara, belli bir yaşa kadar olan bu.
O öyle, bizim bildiğimiz dilden sohbete dahil olamayınca varlığı o ortamda yok sayılıyor, görünmez oluyor, ne tuhaf değil mi?

O orada.
Siz konuşurken arkadaşınızla, babasıyla/annesiyle , o orada, yanınızda.
Yaramazlıkları, inatları, yormaları, tüketmeleri, huysuzlukları ( bunlar bizim koyduğumuz etiketler, bu ayrı yazı konusu) ya da utanabilecekleri anılar ( sırf komik diye anlatma isteğimiz, bize komik! ) her anlattığınızı duyuyor.

Yoksa anlamıyorlar gibi mi geliyor size de?
Annem bazen soruyor, anlıyor mu şimdi hepsini?:)
Anlıyorlar.
Duyuyorlar.
Görüyorlar
Hissediyorlar.
Sözle anlamasa enerjiyle anlıyorlar, mimiklerimizden anlıyorlar.
Ama anlıyorlar.
Aynı yetişkinler gibi.
Anlıyorlar.
Yetişkinler gibi cevap veremiyorlar sadece.
Ya da verse de susturuluyorlar, susturulmaya çalışılıyorlar.
” Benim hakkımda konuşmayın, izin vermiyorum”
” Burdayım beni göremiyor musunuz?”
” Bu yaptığınız doğru değil, yanımda yapmayın bari. “
” Benim hakkımda gerçekten böyle mi düşünüyorsun? “
” Utandığım, suçlandığım şeyleri burda anlatmaya hakkın var mı, onlar benim özelimdi, iznimi almadın bile. ” diyemiyorlar.
Deselerdi eminim başka olurdu her şey.

Olsun.
Onlar diyemiyor olsa da biz onları gerçekten görmeyi seçebiliriz.
Anlatma isteğimizi öteleyebilir ya da altındaki sebebe bakabiliriz.
Kendi çocukluğumuzda, bizim hakkımızda başkalarıyla konuştuklarında ebeveynlerimiz, ne hissettiğimize bakıp daha kolay buradan çıkabiliriz.
Ve sonra tüm bu olanları onarabiliriz.
İlişkimizi onarabiliriz.
Kolaylıkla olsun.

Koçluğun sevdiğim ve anlamlı olan yeri , süreçte olan tüm değişimi – çünkü bunu alıp kabul etmek de ayrı bir konudur – size yansıtıyor olmasıdır.
Siz farkedemeyebilirsiniz bazen, ama koç başlangıç ve yeni yer arasındaki dönüşümü takip eder ve size sunar.
Enneagram da bana geçen hafta tam olarak bunu yaptı.
Çocukluğumdan, özellikle 20 li yaşlarımdan bugüne olan dönüşümü bana, benim farkettiğim çok daha üstünde bir yerden yansıttı.
Ve daha önce hiç dile gelmeyen şükürler dile geldi sayesinde🙏
Uzun zamandır takipte olduğum bu öğreti için en hayırlı zamanı dilemiştim. ” Artık hazırım” dediğimin, kiminle uyumluysam ondan öğrenmeyi seçmemin üstünden 3 gün geçti ve karşıma çıktı. İyi ki çıktı. Zaten uzun zamandır da takip ediyordum  Özgür Taşkıran’ı, ne iyi geldi ne çok hediye verdi şükürler olsun. 
Sonsuz minnet doluyum nasip edene ve sunana.
Uzmanı varken bana anlatmak düşmez ama bendeki karşılığını yazmak istedim , belki size de yeni, katkı dolu bir kapıyı aralar.
– Neredeydim, şu an neredeyim ve yolculuk nereye konusunda müthiş bir rehber bana göre.
– Kendiniz hakkında tüm tanımlarınızı görüp işte tam buradan tanımsızlığa doğru geçebilirsiniz buradaki farkındalıkla. Nasıl dönüşmek istiyorsanız işte o yöne.
– Korkularınızı, zaaflarınızı, yeteneklerinizi, potansiyelinizi keşfedebilir tüm bunları fırsata çevirebilirsiniz.
– En yakınlarınıza, onların kişilik profillerini rehber alıp destek olabilir ve artık farklı bir pencereden onlara bakabilirsiniz. Bu çok değerli…
– Benim bakış açıma göre en anlamlısı şurası oldu ki; ” Neden böyleyim , neden şöyle yapıyorum , neden böyle davranıyorum, neden böyle düşünüyorum, neden yapamıyorum? ” diye kendinizi dövdüğünüz yerler belki de sizin en değerli parçalarınızdır ve onları sevmeyi öğrenebilirsiniz.
Herşey düşündüğünüzün tersine dönebilir yani:)
Fırsatınız olursa siz de deneyimleyin dilerim.

Hayaline, seçimine yaklaşırken bir ses gelir en yüksek tonda; ” Ya bırak böyle şeyleri. Hem yapacaksın da n’olacak? Olunca rahatlayacak mısın? Aradığın bu değil bence. İyisin işte böyle. Değişme. Kal burda…”
Buralara inanmamız an meselesi.
” Evet ya, haklı. “
Yok oraya gitme:)
Duy da inanma:)
Bu ses, tek konusu hayatta kalmak olan, değişimden korkan ( onun için ölüm gibi bu ) , güvendiği o bildiği yerde kalmak isteyen parçan.
İçimizdeki seslerden biri.
Egon.
Ve güzel bir haber:
O sesi duyunca sevin 🙂
Hem de çok sevin.
Bu şu demek: Hayalinin kapısını açmana ramak kaldı. Ve ben korkuyorum.
Çünkü eğer seçmemiş, yaklaşmamız olsaydın, hiç böyle bir ses duymazdın. İçinde korku olmazdı. Senaryolar olmazdı. O zaman ego seçmediğini bilecek ve ” konuşmama gerek bile yok, şu an zaten ortada panik yapacak bir şey yok. ” diyecekti 🙂
İşte tam bu yüzden o ses doğduysa doğru yoldasın.
Ağlayabilirsin:)
Mutluluktan…
Sonra korkabilirsin de.
Bu normal.
Hepsi normal.
Öyle yaklaştın.
Öyle hazırsın işte.
Artık gerçekleşebilmesi de an meselesi.
O yüzden yazarım ya ara ara, korkunu yok edip yola çıkmaya çalışmaaaa. Beyhude çaba.
Korkunla el ele ilerlemenin bir çok yolu var.
Onu bul.
Bu sesi yanına alıp devam edebilir misin?
Bunu normal kabul edebilir misin?
Bu sesi kendinden, seçiminden büyük yapmadan ve yok saymadan, onu bilerek, duyarak ilerleyebilir misin?
Konumuz bu.
Yapabilirsin bence.
Ne dersin?
Kolaylıkla.

İçinizde yankısı büyük mü bu cümlenin?
Sizde karşılığı var mı?
En çok kimden duyduğunuzu sormayacağım çünkü 1 kişi olmayabilir, kollektif bilinçte yer alan bir cümle. Bu doğru da olabilir, önemli olan bunu duyduğumuzda nasıl bir bakış açısı yarattık? İhtimal mi, kesinlik mi? İspat mı, olağan mı?

Bu cümle bize hayatın içinde her şeyin olduğu ve her şeyin içinde de tümsekler, noksanlıklar olabileceği bakış açısını yaratıyorsa, konuşma şöyle olur: ” Her şey yolunda, ufak tefek şeyler oluyor ama genel olarak yolunda, hayat işte, hepsi olur ve geçer. “

İzleyin hayatınızı.
Dinleyin içeride anlatılan hikayeyi.
👉 Herşey tam yoluna girerken mutlaka bir konuda problem çıkıyor ve ” heh işte bekliyordum” diyor musunuz?
Bunun bir adım öncesinde;
👉 ” Şimdi bakalım ne çıkacak, imkansız ki böyle sürmesi. Hayat böyle bir şey değil ki. ” diye başlayan cümleler var mı dilinizde?
Ya da;
👉 ” Her şey güzel de şu iş konusunda bir türlü ilerleyemiyorum. “
👉 ” Bir aşktan gülmedi yüzüm, hayatımdaki her şey tamam bi’ o eksik. “
diyor musunuz?
Bu sözü hayatında gerçek kılmaya çalışanlarla konuşma şöyle geçer:
– Şu an bahsettiğin konu dönüşseydi 1 ay sonra hayatın nasıl olurdu, sen nasıl olurdun?
– Ay mis gibi olurdu, çok mutlu olurdum.
– Peki 6 ay sonra?
– Hala iyi olurdum.
– 1 yıl sonraya gider misin?
– Kesin bir şey çıkardı. Yine bir sorunla uğraşıyor olurdum. Rahat durmam çünkü…

Belki konu rahat durmamak değildir de, sadece bu söze güç vermektir. ( Altında problem yaratmak ve çözmek sevdası da yatabilir, aksilikler hep beni bulur bakış açısı da olabilir, bazen hepsi birden de olabilir:) )

Tüm bunları bilerek mi yapıyoruz?
Sanırım asla.
Bu sadece geçmişte duyduğumuz, söyleyeni haklı kıldığımız bakış açısının yarattığı gerçekliğimiz. Başka türlüsünü mümkün kılamıyoruz.
Her şeyin içinde, hayatın içinde bir şeyin eksikliğine odaklanıp, büyütüp delil yaratıyor olabiliriz.
Ve bir kez fark etmeyi, görmeyi seçersek de dönüştürebiliriz.
” Evet ya, neden dört dörtlük olmasın ki… “
Önümüze gelen irili ufaklı olaylara / durumlara ” wooow bu büyük bir problem ” demeden önce bir bakabiliriz.
” Bunu hayata / her şeye dair bakış açım söyletiyor olabilir mi? “

Kolaylıklar❤

2020 den notlar…Hatırlanası…

…Bu yılın ilk 6 ayında döne döne okumayı seçtiğim kitap biliyorsunuz Dain ‘in kitabı olmuştu. Geçen gün aklıma , içinden bir kısmı sizinle paylaşmak geldi.

Dain kitabında Gary nin 6 yaşında yaşadığı bir olaydan bahsediyor. Gary annesiyle ilk kez dönme dolaba binecek ve çok heyecanlı. Yerinde duramıyor. Annesi ona ” sakın korkma canım ” gibi bir cümle söylüyor. Halbuki Gary ‘nin hissettiği şey sadece heyecan , korku değil. Ve bundan sonraki tüm hayatı boyunca Gary , heyecanlandığı her yerde korktuğunu varsayıyor. Ve korku kelimesine bakış açılarımızı bilirsiniz.
Ve devamında şöyle soruyor Dain; sizin korku adını verdiğiiz şeyin ne kadarı aslında sizin yanlış tanımladığınız heyecandır? Ve sonra bu konuya seçim yapmayla devam ediyor.

Kaçımız duyguları tanıyoruz, kaçımız öğretildiği halini kopyalayıp öyleymiş sanıyoruz? Duyguları tanımlamak için onları tanıyor olmak, isimlerine de aşina olmak önemli.
” İyi hissettim, kötü hissettim ” in ötesinde bir yer burası. İnanın üzerine çalışınca öğreniliyor . Ve isme kavuşunca duygu, beden onu kendinden ayrı olarak görebiliyor, e yapışık değilse ona tutunmayı da bırakabiliyor, bir hafiflik gelir zaten hissedersiniz denerseniz
Özellikle ebeveynlikte aynalama tekniğinden bahsedilir .
Aslında beden duyguları bilir fakat tanımlama kısmını ve ifade ediliş şeklini çocuklar yetişkinlerden öğrenir. Çocuklarımız yaşadığı duyguyu tanımlamayı öğrenene kadar eğer ona siz destek olursanız rahatladığını gözlemlersiniz , anlaşıldığını bilir, sakinleşebilir ve daha anlamlı olanı hayatınının devamında duygularını tanımlayabilir , o duyguyla ne yapacağını bilebilir, kendi ihtiyaçlarını farkedebilir, şiddetsiz iletişimi kullanabilir hem kendine hem dünyaya.

Öğrenmek ister misiniz siz de yeniden? O halde başlayın. Önce duyguların adlarını inceleyin. Sonra kendinize dönün, en yakın zamanda yaşadığınız aklınıza yer etmiş bir sahneye gidin ve oradaki duyguyu tanımlayın. Bazen zor olabilir.
Yaptıkça yaptıkça bunun kolay olduğunu göreceksiniz. Ve duygunuz isme kavuşunca , önce durulduğunuzu, sonra güçlendiğinizi de algılayabilirsiniz. Bu kısım sihirli:) Nedeni başka yazının konusu.
İlk adım tanımak olsun.

Kolaylıkla.

-Bunlar iyi hoş da bir de gerçek hayat var…

Hayatın gerçekleri var evet , bu dünyanın bir gerçeklik algısı var, Peki ya senin gerçeklerin? Senin hayatının gerçekleri ne?

Kişisel gelişime dair bilgiler ışığında, bu yolda gördüm ki, teorik kısmı pratikte uygulayamıyorsak cümle tam da böyle oluyor.
” Gerçek hayat × ?? ” Burası herkese göre değişebilir.
Sesli dile getirenler ne ala. Peki ya içinizden bir ses tüm bu kişisel gelişim içeriğinde olan bilgilere, çalışmalara inanma diyorsa ve onunla sürekli bir savaş halindeyseniz? Hani bir görseniz şu-bu-o çalışmaların sonuçlarını , o zaman gerçek ve sanki uydurulmuşcasına bilgiler birlikte ilerleyecek gibi değil mi?

Bırakın tüm bilgileri bir süreliğine, dilerseniz tamamen. Gerçeklerinize bakın önce.
Tam yüzüne, neyse o.
Sonra tekrar bakın ve sıraya koyun, ne arzuluyorum bunlarla ilgili?
Ona – buna – şuna inanmak zorunda değilsiniz, zorundalık varsa illa , bu kendinize inanmak olsun.
Kendi varlığınızın gücüne inanmak olsun.
Kendime inanıyor muyum?
Bu ne?
Bununla ne yapabilirim?
Bunu değiştirebilir miyim?
Değiştirebilirsem nasıl değiştirebilirim?

İnandığınız yerden başlayın.
Bırakın tüm bildiklerinizi.
Yeni, hiç denemediğiniz ve çok da sarsmadan adımlar atın. Minik minik. Bebek gibi. Önce emekleyin, yürüyün ve sonra koşacaksınız. Süreçle birlikte emeğinizle olacak hepsi.
Kendinize inanın.
Gerçekliğinizi istediğiniz gibi yaratın.
Gerçek hayat ve diğer işte o neyse , … hayat diye ayırmadan kendi teoriğiniz , kendi pratiğinizle.
Destek almayı seçerseniz de , orda bilin ki sizi gerçekliğinizden ayırmaya çalışmıyor kimse. Aksine sizi size hatırlatmada yol arkadaşlığı ediyor. Gerçek hayat dediğinize yeniden bakmanızı istiyor. Tüm bunlar %100 doğru olabilir mi?
Yeter ki içiniz ve dışınız aynı şeyi söylesin.
Burası hafif. 

Kolaylıkla.

Birlikteliğinizde ne kadar kendinizsiniz? Yoksa O ” öyle ” olun istediği için mi öylesiniz?
Ya da kaç parçanızı bıraktınız başlarken ya da devam ederken? Ve hala?

İlla bir birlikteliğimiz olsun diye bazen başka biri olmaya başlarız. Yalnız kalmayalım diye, ilişkisi var görünelim diye, uyumlu görünelim, başarmış olalım diye devam ettirip bırakmak zorunda hissettiğimiz parçalarımız olur. Gerçekten böyle midir? Sizi bu bütünlükte seven biri gerçekten olamaz mı?
Buna bir bakın istedim bugün.
Siz kendinizi her halinizle alıp kabul edebilseydiniz, değerli olduğunuzu bilseydiniz hayallerinizden de öte bir ilişkide kendiniz olarak mevcut olurdunuz değil mi? Ya da toksik ilişkiler yerine bir birlikteliğinizin olmamasını seçerdiniz değil mi?

Kendiniz olmaktan vazgeçtiğinizde – o ilişki olur ya da olmaz , biter ya da devam eder – merkezinizden yavaş yavaş hatta çoğunlukla anlamadan uzaklaşırsınız. ” Bi’ saniye ya, ben ne istiyordum? Bu ilişkide nerdeyim?  aydınlanması. Ve merkezinize başkası geldiğinde, siz yavaş yavaş O olmaya başlarsınız. Onun doğruları , onun mümkün zamanları, onun seçimleri, onun istedikleri. Ve mutlaka da haklı! sebepleriniz olur, ” ama gerçekten öyle 🙂 ” Sahi ben de sorayım, bu sırada siz neredesiniz? Eğer siz de var olsaydınız, nasıl bir birliktelik doğardı?

İki insanın emekle, sevgiyle, hayalleriyle, değerleriyle ve kendi sevgi dilleriyle bir ilişki kurması için kendi hallerini bırakmalarına gerek yok biliyor musunuz? İlişkide tanışmak var, dönüşmek var, alışmak var, emek var, ” biz ” olma yolu var, tartışmak var, uzlaşmak var. Burası ne kadar hafif değil mi? Hayalleri bırakmaya gerek yok, neşeyi bırakmaya gerek yok, seçimleri bırakmaya da . Sadece iki ayrı insanın birlikte olma seçimi var. Burası da hafif öyleyse.

Peki bu şeker hafifliğin içinde ağır olan ne var? İlişkinizi gözlemleyin. ” Bu ilişki olsun diye , dursun diye bıraktığım parçalarım var mı? Eğer onları geri alsaydım hayatım neye benzerdi, ilişkim neye benzerdi? “
Sorun ve enerjiyi takip edin.

Kolaylıkla.

Kontrol mü?
O da ne?
Gerçekten var mı bu?
Bana kontrol edebildiklerini sayar mısın ?
Varsa da gücü ( konuda ) diğerine verince , o gücünü yitirmez mi , bu daha kolay değil mi sanki?
Hem ağır bir kelime değil mi o?
Farkında olmak, eşlik etmek ya da gücü ona vermemek varken… Kendinden büyük yaptığını görebiliyor musun? Bir duyguyu kendinden büyük yapıyorsun. Bir kişiyi kendinden büyük yapıyorsun. Bir konuyu kendinden büyük yapıyorsun ya da bir işi. Sonra kontrol ederek ” küçüldüm ” ben diyorsun. Çünkü edemiyorsun. O var, o geliyor, o oluyor, olmaya devam ediyor. Gücü terse çevir ve,
Bırak… ( ben de tam burdan geçiyorum )
Ve sor o kontrol dediğin yere ;
Eğer serbest bıraksaydım ve onu kontrol etmekten vazgeçseydim benim için daha fazla alan yaratabilecek olan neyi seçerdim?

Öfke kontrolüne de küçücük değineyim yeri gelmişken , kontrol konusu açılınca soranlar oluyor. Bir duyguyu kontrol etmek yerine, görmek , gözlemlemek, kaynağına dönmek belki de , içinden geçmek; işte o zaman farkındalık gelir. Öfke duygudur. Normaldir de. Kontrol direnç yaratır. Direnç ağırlık verir. Direnilen sıkıştırır. Sıkıştıran da nefes aldırmaz . Sonra gelir kendini yaşatmayı seçer tekrar tekrar sende. Çünkü ev sahibi muamelesi gördüğünü bilir.

Bir de nefs kontrolü var ki ona ayrı olarak değinirim belki bir gün🍀

Hep konforlu hissettiren yerlerde ve duygularda olmak istiyoruz değil mi ? Mükemmel hissedeyim, başarılı, mutlu… Konforsuz histe de kalmak neye benzerdi acaba? Bu dediğim, orda uzun süre kalıp kurban rolü yaratmak değil, onu reddetmek değil. Buranın dışında bir yerden bakmak, gerçekten bakmak, buna yer açmak.
Suçluluk, endişe, kaygı, değersizlik, yetersizlik, başarısızlık, hayal kırıklığı vb. Konforlu ya da konforsuz olsa da ayak seslerini farkedebiliyor musun? Orda ne kadar süre kalıyorlar , hep seninle mi farkında olarak ya da olmayarak?

Arkamı dönmeden , onun boynuna da sarılmadan bir yolu var mıdır burdan geçmenin ? Farkettiğimde fısıltısını, ağrısını, sancısını ya da bağırmalarını, ona söyleyecek birkaç kelimem var mıdır?
Kendi varlığımdan daha büyük kılıp kendimi kapana kısılmış hissettiğim o duygu ne?
.
.
Ruhumu, zihnimi, bedenimi buralara yavaş yavaş açarken , eğer buraya gönül vermişsem ki sanırım öyle uzun süredir, “evet farkındayım burası konforlu değil , şuan burdayım tamam ” dediğim an boğazımdan kalbime doğru bir hafiflikle – ki sonra bedeni terkediyor bir süreliğine – olana izin vermek. Sonra konu ile ilgili birkaç kelimem daha oluyor her durumda farklı seçtiğim , o an akan ve sonra proseslerle kolaylaştırdığım.

Koçluk desteğinde özel kıldığım yerlerden biri de burası. Konforlu ya da konforsuz duyguların içinde , teorikten pratiğe güvende, neşede , dünyada desteklendiğini hissettiğin, varlığının gücünü alıp kabul ettiğin yere gelene kadar yargısızlıktan, özenden işleyen , görülme, duyulma, sayılma ihtiyaçlarının bir kolaylaştırıcı tarafından desteklenmesi.
Seans sonrası o hafiflik var ya ” üstümden bir yük kalktı ” dediğin,bir kısmı bundan kaynaklanıyor. Hapsettiğin dışarı çıkıyor, bazen tanım buluyor , zaten de ihtiyacı bu adı dile gelsin istiyor, sonra tanımsızlaşıyor, boşluk oluşuyor. Burası hafif, burası keyifli.

Kolaylıkla.