Kategori

Blog Yazıları

Kategori

Sen işin değilsin.
Varlığın sadece işinden ibaret değil.
Kendini tanımlarken mesleğini hangi sırada söylediğine bir bak.
İşin dışındaki dünyadaki varlığını görebiliyor musun?
Varlığın … Sıfatların ötesinde… Statü ötesi… Mesai saatlerinden öte… Kendini iş olarak gördüğün her yeri yıkıp yaratımını iptal edelim mi?
” Ben sadece bu konuda iyiyim ” dediğin , diğer yetenekleri , potansiyelini görmeyi reddettiğin, görmezden geldiğin, bildiğini bilmediğin her yer,
Ve tam da burda başarıya yüklediğin tüm anlamlar,
Sana söylenenler,
Ancak o zaman tam olacağına inandığın , illa illa diye tutturduğun ve şuanı, nefesini , varlığını yokettiğin her yer,
Sanki ” o ” olmazsan, yarımmışsın gibi hissettiğin her yer,
” Sen bu konuda çok iyisin ” dediklerinde sadece ordan para kazanmayı seçtiğin, kendini küçülttüğün , daralttığın, birçok gelir olasılığını kapadığın her yer,
Haketmediğini düşündüğün her yer,
O meşhur pasta dilimi realitesini seçtiğin her yer,
Bir gün sonra bambaşka bir meslekle kendine ve dünyaya katkı olacakken her gün her gün her gün katılık yarattığın her yer,
Kendini işinle bir tutup, işin bilincini reddettiğin ve onun dönüşmesine izin vermediğin her yer,
İşi kontrol etmeye çalıştığın her yer.

Belki çalışmak bile sana ait değil.
Zorunda , illa , kesinlikle diye öğretilen her yer – ki burası işin neşesini alır- halbuki konu çalışmak mı, üretmek mi, katkı olmak mı?
Kendin olsaydın , seçeceğin herşey yerine sırf onlar görsün diye, onaylasınlar diye, ispat edebil diye seçtiğin her yer….

Ve şimdi ; işle, senle ilgili şuan bahsettiğim veya bahsetmediğim seni tutan her yeri tüm zaman alan boyut ve realitelerde yıkıp yaratımını iptal edelim mi?
Kendi realiteni keşfetmen için neler mümkün?
Ve şimdi sen sonsuz olasılıklara izin verseydin ne/ neler şekle bürünür ve yoluna çıkardı? Yeni seçtiğin yerde ne hissederdin? O hissin yanında olmaya , hizalanmaya gönüllü müsün?

Kolaylıkla…

Zor olan değerlidir!!!

Kaç tane kolaylığa bu inançla kapını kapadın ya da zorluğa çevirdin onu? Haketmediğini düşündüğünden miydi yoksa tüm olanlar? ” Kolay beni bulmaz ” gibi bir ses mi buna engel oldu, kolay olanı alıp kabul etmene?
Yoksa ispat mı bu, o bu şu ” ne çabaladı ama ” desin diye, kabul gör diye, beğenil ve sevil diye.

Zor olan değersiz demiyorum da zorlaştırmamayı seçebilirsin diyorum. Değerini buna göre belirleme diyorum. Sana katkı olacak , deneyim olacaklara kapıyı arala , belki kolay olan da değerli olacak ne dersin?
Bunu hakediyorsun. Sadece varolman hakediyor.

Mesela ilişki isteğin. Bırak kolay olsun. Zaten içinde emek olacak. Bir de üstüne zorlaştırma. Ya da iş arayışın var ya hani. Önce bir süre cefa çekmene gerek yok ki onunla buluşmak için.

Zor olan değil de sen değerlisin . Bunu hiiiç yanından ayırma olur mu?

” Kolay olanı , kolay geleni hakediyorum. “
“Kolaylığı seçiyorum” de bir süredir aklında olan o isteğin için . Ohhh nasıl bir ferahlık:)

Kolaylıkla olsun, kolaylıkla aksın.

Problem çözücü olmak…

Hepimizin bazı zamanlarda sevdiği , bazılarımızın fazlaca sevdiği, bazılarımız için son derece hayati, bazılarımız için bu dünyadaki amaç yerinde olan şey. Problem çözmek.
” Bunun için önce problem oluşturmalıyım. Tamam şimdi sıra geldi çözmeye. Olleey çözdüm. Ee tamam şimdi??? O zaman yeni problem yaratmalıyım. Ama hayatım gayet yolunda. O zaman dur ben arkadaşlarımın problemleri varsa onlara bir bakayım…” Derken derken bazen koçluk mesleğini sadece bu yüzden seçmiş kişiler olabiliyor. Koçluk eğitiminde ilk öğrendiğimiz şeydir ” Koç problem çözmez. ” Biz çözen taraf değiliz. Biz senin yanında farklı bakış açılarına kapı açan sorularla , geri bildirimlerle ,farklı bir gözle yer alanız. Bu mesleği seçtikten sonra yapabilir miyim kısmındaki korkumu da alan bir bilgi oldu fakat burda başka bir nokta vardı. Tamam , çözen ben olmasam da ortada bir problem olacaktı:) Hala olana sorun olarak bakan bir Eda vardı. Sonra dinlediklerimden , okuduklarımdan hatırladıklarım,kendimden hatırladıklarım oldu. Danışan zaten konuya problem ağırlığını veriyor , e ben de ” wow bir problem var hadi ben destek olayım O da çözsün ” yerinden bakarsam kim hafifletecek konuyu? Kim dışarıdan bakacak?
Ve o zamanlardan bu zamana bu mesleği seçme aşamasındaki bazı insanlardan duyduğum bu oluyor. ” İnsanların problemlerini çözmek istiyorum. ” Niyet çok iyi tarafta biliyorum. Ama burda şunları hatırlayın olur mu?

1. Ben bir problem çözücü olmayı mı seviyorum?

2. Ben her danışanıma problem ağırlığını verirsem dışarıdan hafiflikten bakan kim olacak?

3. Bu durum mesleği yaparken içsel zorluk da yaratır. ” Çözemedim bak, yapamıyorum, sanırım beceremiyorum. ” Bir bakmışız ki , biz işimiz olmuşuz, işimiz biz olmuş. Danışanın içsel olarak hazır olmadığı , belki gönüllü olmadığı ( gönüllü görünüp) birşeyi inatla çözmeye çalışmak? Ne büyük efor…

Ve hepimiz hatırlayalım ki eğer bir çözüm varsa o bizde , gücünüzü kimseye vermeyin. Kimseyi daha doğru kılmayın. Kimseyi daha geçerli de kılmayın. Herkes bakış açısı. Ben de, sen de , o da… ” Burada benim için doğru olan ne? ” kısmından işlev görün. 
O zaman soralım : Problem çözme bilincini bırakmak için hangi enerji alan bilinç olabilirsiniz? Ya bu duruma problem olarak bakmasaydınız bu ne yaratırdı? Eminim o şeyin hediyeleri var ve onu berbat kılarak hediyelerini alamıyorsunuz. Hadi bu konuyla ilgili bütün bakış açılarınızın dönüşümüne niyet edelim.

Kolaylıkla.

Bir beden çalışmasıyla geldim bugün.

Bu çalışmayı gece 23.00 – 01.00 arası yaparsanız harika olur ama illa o saatte yapmanız  zorunlu değil. Sağ elinizi, parmaklarınız açık duracak şekilde karaciğerinizin üzerine koyun ve önce varlığını hissedin. Öfkenizden, kininizden, kibrinizden etkilenen, esas görevlerini bu sebeplerden ötürü yapamayan bir organınız kendisi. ( yeri midenin sağ yanında, sağ göğsün altında ) 10 dk boyunca elinizi ordan ayırmayın ve şunları tekrar edin ” Doğduğum andan bugüne dek taşıdığın ağırlık yaratan tüm öfkemi, kinimi, kibrimi, hırslarımı serbest bırakıyorum, arınmaya niyet ediyorum, arınmayı seçiyorum. Geçmişten bugüne herkesi affediyorum. Kendimi affediyorum.” Eğer aklınıza isimler gelirse onları da söyleyebilirsiniz : ” … ( kişiyi ) affediyorum ” diye ekleyebilirsiniz yukarıdaki cümlelere . 7 gün boyunca ara vermeden devam edin. Sonrasında haftada 1 şeklinde devam edebilirsiniz.

  • Karaciğer değerlerinizde yükseklik ve karaciğer hastalıklarından herhangi birisi sizde varsa deneyin. 
  • Geçmişe dair öfkeleriniz geçmiyorsa deneyin.
  • Burcunuz ateş grubuysa ( koç, asla,yay ) mutlaka deneyin ve yazdığım şekilde devam edin.

Yaklaşık 4 senedir bu çalışmayı kime verdiysem harika geri dönüşler ve mucize sonuçlar aldım.  Bakalım sizin hayatınızda neler olacak?

Hatırlatma: Çalışma sebebimiz öfkelenmemek değil , öfkeyle ilgili konusu geçmiş ama bizim taşımaya devam ettiğimiz yüklerimizden arınmak.  Çünkü duygular dünyada bizim için var. Öfke , öfkelenmek normal. Dünü bugüne taşımak ağırlık sadece. Ve bir diğeri kibir, hırs konusu. Kibirden , hırstan kaçmak değil, onların bizim bakış açımıza göre yarattığımız ağırlıklarından arınmak. Kibirli olmayı ya da hırslı olmayı iyi -kötü kılmadan , tanımsız yerden işlemek, kutupluluk yaratmadan.

Her geçen gün hayatınıza daha fazla hafiflik aksın dileğim.

Problem olarak gördüğünüz bir konuyu seçin.
Zordan başlamayın . Kaç probleminiz! var ? Bunların içinde en hafif gelenini seçin ve sorun.
” Gerçek, bana hediyelerin nelerdir ?

Eğer … ( o konu neyse ) problem olarak görmeseydim , onun bana hediyelerini görmeye gönüllü olsaydım bu ne yaratırdı ve gerçek , hayatım neye benzerdi? “

O hep söylediğimiz ” şer görünenin içindeki hayr ” kısmına erişimin kolay ve neşeli yolu:)
İlişki? Para? Çocuk? İşyeri? İş arkadaşı ? Sevgili? Aile? Faturalar? Kira? Araba? Ya da herhangi bir duygu olabilir.
Eğer onu problem olarak görmeseydiniz gerçekten bu ne yaratırdı? O zaman kim olurdunuz , ne olurdunuz? Hayatınız neye benzerdi?
Bilmiyorsunuz ki, onun da size hediyeleri var. Probleme odaklandığınız için göremiyorsunuz.

Sözüm kendime ve hepimize.
Son dönemlerde her an dilimde bu konu ve sorular.
Bakalım bu soruların sizin hayatınıza hediyeleri ne olacak?

Bu zamana kadar farkında olmadığım, açığa çıkmayı bekleyen potansiyelim ne?
Şimdi bütün bariyerlerini indir.
Bunu nasıl yapacağına takılma. Zaten biliyorsun.
Sadece bariyerlerini indir.
İstersen gözlerini kapatabilirsin.
Şimdi enerjisini algılamaya başla.
Hangi potansiyelimi farketmeliyim bana ve dünyaya katkı olacak?
Eğer onu bulsaydım hayatım neye benzerdi?
Şekle gitme.
Enerjisini algıla.
Ve şimdi tekrar bütün bariyerlerini indir.
Bir anda daha büyüdüğünü ( enerjisel ) algılayabilirsin.
Şimdi ona yaklaş.
Adına şekline takılma.
Sende olana yaklaş.
Burada görmen gereken şey ne?
Burada algılaman gereken şey ne?
Kapasiteni alıp kabul etmeye gönüllü müsün?
Hangi formda ortaya çıkacağını bilmeden onu algılamaya gönüllü müsün?
Acaba bu hayatında ne yaratır?
Hemen şimdi ortaya çıksa ( bütün bariyerler in ) bu ne yaratır?
Kendine bir adım daha yaklaş.
Gün içinde farkında olduğun yerden işle.
Kimi aramak geldi içinden? Kim aradı seni?
Aklına düşen o şey/ şeyler ne?
Yazmak geldiyse algına, yazmayı dene. Belki kendini orda gösterecek.
Belki bir dost sohbetinde.
Gerçekten gönüllüysen moleküller harekete geçti ve katkısı da sana gelecek.
Bunun için neşeli tetikte ol.
Açığa çıkmayı bekleyen potansiyelim ne?

–  Mesleğiniz nedir?

Şöyle sorulsaydı ya:
– Dünyaya olduğunuz katkı nedir?

Mesleğinizin ismini söylemek yerine , olduğunuz katkıyı söylemeyi seçseydiniz?
Hepimiz işimize günün bir bölümünü ayırıyoruz. Bazılarımız neredeyse tüm gün bazılarımız yarım gün ya da daha az. Bir katkımız olduğu kesin.
Gerçekten aslında ne yapıyorsunuz? İşte tam orada kattığınız bir değer var , farklı olan birşey, size ait, sizin cümlenizle.
Misyonunuz.
Bu öyle değerli ki…
Doktorsanız ‘ tedavi etmek ‘ hemşireyseniz ‘ bakım vermek ‘ koçsanız ‘ seans yapmak ‘ , ev hanımıysanız ‘ yemek yapmak anneyseniz ‘ çocuk bakmak ‘ değil. Ötesi. Gerçekten ne yapıyorsunuz?
Anlam yüklemek…
Eğer daha önce hiç buradan bakmadıysanız , o zaman…
Tüm anlamlar değişebilir.

Ve hatta , çalışmıyor bile olsanız bu dünyada ne yapıyorsunuz?

Korkunun kaybolmasına enerjimi harcamak yerine ona bakış açımı değiştirmeyi seçsem hayatım nasıl olurdu?

Korkuyu korkunç kılmak yerine normal, olabilir kılmak.

Çünkü insan korkabilir. Bu duygu dünyaya eklendiyse bir sebebi vardır . Yani yaşam kalitemi düşürmüyor , yaşam mücadelesi haline gelmiyor ve iyilik halimi genel anlamda devam ettirebiliyorsam , o yanımda kalabilir. Hatta bazı yerlerde varlığı doğru yolda olduğumu gösterebilir seçimlerimde.
Kaybetme korkusu da son zamanlarda korkuların içinden bolca duyduğum. İnsan dostunun desteğini kaybetmekten korkabilir değil mi? Ailesinin ölümünden de korkabilir, evladına birşey olmasından da , sevgilisini kaybetmekten de , işini değiştirirken de korku duyabilir. Ne kadar insani değil mi? Tekrar ediyorum. Bu hal yaşam kalitemi yüksek oranda etkilemiyorsa öyle normal ki. Kendimizi anormal , yanlış , berbat kılmak için en çok kullandığımız kelime kendisi. Bazen de adım atmamak için sağlam bir kılıf:)
Bunlar hep ego oyunları:) Korkunun bize bir bakış açısı yok da bizim ona karşı ne çok bakış açımız var…

E bu normalse , şimdi gücümü elime alıp onun elini kendim tutabilirim. Sırtımı dönmek ve karşıma almak yerine yanıma alabilirim.
Normalim. İnsanım. Hepsi gelir, hepsi geçer. Gelir , bekler, geçer gider. Bazen kalır, uzun kalırsa yüzüne bakabilirim. Destek de alabilirim.
Bu da normal.
Şimdi buralara bakıp ne ölçüde etkiliyor, oyunu ben mi yaratıyorum yoksa eşlik etmesine izin mi vermiyorum diye bir bakalım mı?
Kolaylık olsun diye tüm yazdıklarım. Zor yollarını hepimiz az çok biliyoruz değil mi?

Diyelim ki, işinizden memnun değilsiniz, ayaklarınız geri geri gidiyor.
Ya da diyelim ki; ilişkinizde mutsuzsunuz ama birşey de yapmıyorsunuz bu konuyla ilgili.
Ya da para ile ilgili sıkışık birçok gününüz oluyor, bir türlü toparlayamıyorsunuz.
” Gerçek, bu konu benim için problem olmasaydı ben kim olurdum? ”
Soru bu.
Tüm ömür bu.
Hep bu.
Ne yaptığınız değil, çözüm planlarınız da değil.
Kim olurdunuz? Nasıl hissederdiniz? Bu soru cepte kalsın.
John Harricharan’ın kitabının adı Güç duruşu , aslında bir çalışma kendisi.
Ve asıl bu kitaptan değil de , Darel’ın John’dan izin alıp kendi çalışmalarına ekleyip ve bize nasıl kullanabileceğimizi anlattığı ‘ Çözüm olmak’ kitabından sonra büyük bir heyecan duymuştum bu çalışmaya.
3 dakika sürüyor sadece.
” 30 gün boyunca 3 dakika deneyin ” diyor. Hayatınız değişecek.
Yıllar önce yapmışlığım var çokça.
Sonra bir çok kez niyetlenmişliğim.
Sonra vazgeçmişliğim.
Geçen gün yine Darel okuyayım bi’ derken, hop yine karşımda.
Dedim bu sadece bende kalmasın , paylaşayım.
Seçerseniz:)
3 dakika.
Günde en az 3 doz:)
30 gün boyunca.
Gözlerinizi kapatıp;
☝1 dakika boyunca güvenli, huzurlu alanda kendinizi imgeleme,
☝1 dakika boyunca o “kim olurdun? ” sorusunun cevabını yaşarken kendinizi imgeleme,
☝1 dakika boyunca da tüm bunlar gerçekleşmiş olduğu çin şükretme.
3 dakikacık:)

Ne kadar kolay….
Kolay mı ? 🙂
Gel de bunu, zorları seven, dönüşmekten korkan parçalara anlat:) Öyle direnir ki, unutturur size o gün çalışmayı yapmayı:) 24 saatte 3 dakikayı ayırtmaz.
– Yapma , etme 3 dakikada mı hayatım değişecek, yıllardır değişmemiş:)

Ama siz yapabilirsiniz değil mi?
Evet evet yapabilirsiniz 🙂
Başlayabilirsiniz, inanıyorum.
Ama ilk önce kim olmak istediğiniz sorusuna cevap bulun.
Bu bazen hemen gelir, bazen zaman sonra.
Acelemiz yok.
Yol böyle.
Ne de eğlenceli:)

İste olsun, seç gelsin, olmadı mı değiştir, yeniden iste, boşluğu hemen doldur …. Derken derken , bunları okudukça bir karışıklık oluyor belli ki. .

Ya o sıra canımız hiçbir şey istemek istemiyorsa? …. Nasıl da normal, nasıl da insanlık hali … Şuan ki o konfor alanı dediğimiz bilindik yeri bi’ alıp kabul edebilir misin orda ? Varolanları görebilir misin ve tadını çıkarabilir misin deneyimlerinin ? O planladığın ya da hayalini kurduğun yerden beklentini çekip ana gelebilir misin? Ki bu da hiçbir şey yapmama seçimidir:)

Hiçbir şey yapmamak nasıl olur ki senin için? Hiç buranın tadına baktın mı? Bunu okuduğunda neler geçiyor zihninden? Bedenin nasıl tepki veriyor buna? Nefes alıyorsun ya, yaşıyorsun ya, bu yetiyor mu? Yaşamak , kocaman birşey yapmak işte… Yapmak-tan olma-ya geçme hali hatta. Bunu görmek yerine elimizi hep ileride neyi yakalayabilirim’den çekmediğimiz ne çok an var değil mi? Halbuki gelsek bi’ buraya. Şimdi ki ben’e. Elle tutulur olana, gözle görülür olana, bedenle bilinir olana. İşte burayı beslesek nefesimizle , ritmimizle , gülüşümüzle, ufak dokunuştan anladığımızla. Belki bir süre de böyle olmak iyidir he ne dersin? 

Bir bakıyoruz ki şuanı farketme sebebimiz bile ” çözüm anda geliyormuş biliyor musun? , şuanıma tamam dersem yeniyi hayatıma çekebilirmişim ” cümleleriyle yine beklentiye gidiyor. ” Şunu yaparsam şu olur. ” … gibi gibi. .

Durmamaya dair bildiğimiz cümlelerden bazen bir adım geri gelip buranın da misafiri olmak. Bence denenebilir. Ne dersin?