Etiket

terapi

Browsing

Düşünsene 5 yıl sonrası için tüm bedeninde heyecanını, coşkusunu hissettiğin seçim yapmışsın, hedefler belirlemişsin. İşte hayatın hazır. Ve bugün ve bugünden sonra her gün ilmek ilmek örüyorsun orayı. Her bir detayı ışıl ışıl. Çok güzel görünmüyor mu sence de?
Ve her adımda kendine yaklaşmak.
Yapabilirliğini, cesaretini, azmini , coşkunu görüyorsun.
Meğer coşku gerçekten kendi seçimlerinle oluyormuş.
Birileri dedi diye, birileri istedi diye değil.
Sadece kendin istedin diye.
Oh ya , emek vermek ne de güzelmiş böyle olunca.
Seni destekleyenlerle paylaşmak ne de güzelmiş.
Zamanını kendine kullanmak🙏
Ara ara durmak, sonra ilmeklere bakmak, bazen yöntem değiştirmek … Ama bilmek. Rotan belli. Sen dışında ne seni ordan vazgeçirebilir ki?

Kendin olmak cesareti ne de güzelmiş, asil, coşkulu, sıradışı.

Şimdi tam ordan , 5 yıl sonradan bugüne bakınca , burdaki seçen kişinin gücünü görmek , ” herşey o gün başlamıştı ” demek. Kendine ve diğerlerine ne müthiş bir ilham kaynağı.

Bundan daha daha iyi nasıl olur?
Kağıt kalem hazır mı?
Başlayalım o vakit.
Kolaylıkla.

Düşün ki bir ilişkin var ve çok mutlusunuz, ikinizin de keyif aldığı bir ilişki ve çevrendeki herkes de sizin ilişkinizi destekliyor. Gün geliyor ve evlenmek istiyorsunuz. Tam bu anda iyi niyetinden şüphe etmediğin , niyeti seni korumak olan , geçmiş yaşadığı ya da duyduğu deneyimlerle birçok bakış açısı olan bir arkadaşın ” vazgeç bu sevdadan, mutsuz olacaksın, başaramazsın evliliği, hakkında hiçbir şey bilmiyorsun, yol yakınken dön , bekarlık sultanlık😊 ” diyor. Ne yaparsın?
Ya onu ikna etmeyi denersin korkularını anladığını ifade edip; sürekli tekrarlama halindeyse eğer, mesafe koyarsın aranıza ve onun yanından ayrıldığın an kendine merkezine dönersin, mutluluğuna, amaçlarına, kendi neşene. Tahminlerimden biri bu. Tüm söyledikleri onun ilginç bakış açısıdır. Ne düğünü iptal etmek, ne ilişkiyi bitirmek aklından geçmez değil mi? ( burada arkadaşlığını bitiremeyeceksin, öyle düşün:) ) 

Heh işte zihnimiz de böyle işliyor. Her şey kayıt altında ya hani, tam sen rotanda ilerlerken, her şey tıkır tıkır yolunda giderken bir ses yükseliyor içinden ” vazgeç… Bilmediğin yerlere gitme, kal işte burada, yuvarlanıp gidiyoruz işte ne var bunda? ” ve nicesi işte. O cümleleri az çok biliyorsun.
Aynı metod . Ya onu ikna etmeyi denersin ( seni korumaya çalıştığını bildiğin için ) , sürekli tekrarlıyorsa arana mesafe koyarsın ve her an kendi amacını hatırlarsın o konuşsa da .

Ona RAĞMEN değil, onunla BİRLİKTE hareket edebilmek esas olan. RAĞMENler direnç yaratır. Onu yok sayamazsın . Bir illüzyon da olsa var işte, duyuyorsun , geçmiş tekrarı olsa da var. Ama amacını, rotanı işte adı sende her neyse oraya dönersen yüzünü ve onun da yanında gelmesini teklif edersen -ki gelmeyebilir bu şahane olur- artık geriye mucizelerin enerjisi kalır . Onların tadını çıkarmak🍀 Hayallerinden vazgeçmezsin değil mi? 🌍 .

O sesi düşman bilme. Bazen egodan düşman diye bahsedenleri duyuyorum. Sadece seni güvendiği alanda tutmaya çalışıyor o kadar. Korumaya çalışıyor bildiğince. Bu kötü değil.
Bir de unutmadan; onu dinleyeyim, kulak vereyim, ikna edeyim derken de aman kaybolma oralarda ,gücünü ona verme . Şuanı hatırla. O geçmişten geliyor. Sense buradasın. Konuş ve sonra geri gel buraya.

Bilmediklerine merakla git, yeni olanı hediyeleriyle karşıla, hayat sonsuz ihtimallerle dolu. İzin ver kendine. Belki hayallerinin de ötesinde olur her şey ne dersin?
Sabotajın da hediyeleri vardır eminim dışarıda aramaktansa , kendi kendinin durdurucusu olduğunu fark etmen kafi. Mucizeler seninle olsun.

Kolaylıkla.

İsteklerin boyutları var mıdır sistemde? Küçük istek , büyük istek… Ve nasıl gerçekleşiyordur dersin? ” Ooo bu büyük bir şey , bunun olması zor ” ” küçük olanı önden gönderelim “diyor olabilir mi Allah? 😊
Çekim yasası hepsinde neden farklı işler? .

Hepsiiii kocamaann bakış açılarımız. Aklımdan geçen parfüm hediye gelebilir, canım kahve isterken biri anında ısmarlayabilir , ama konu ilişkiye , işe , paraya ( neyi büyük kıldıysak ) gelince orda bi’ dururuz. Biz zaman koyarız önüne, “ancak ve ancak şu şartlar” koyarız bir de, sonra bir de onu kendimizden büyük yaparız. E zaten herkes de bunun hemen olamayacağını söyledi bize. Yani biz küçükken o’nun hakkındaki herşeyi birilerinden duyduk, belki korktuk, belki haketmediğimizi düşündük, belki zor adı aldı bu şey her neyse. Üstüne bir de pasta dilimine inandık. Pastanın büyük dilimini ben alacak olamam, kesin başkası aldı ya da alacak. O şanslı olabilir. Ya da torpilli falan. Sonrası malum… ( nasip diyenler için, bazen o nasibi bloke eden bakış açılarıyla doluyuz 😊 sonrası nasip ) .
. ” Tüh, keşke başka birşey dileseydim. ” dediğin an bir bak bakalım.
O başka şey ne? Başka şey ne?
Resmen ilan ettin mi bunu?
Bunun da bir şekilde olabileceğine inanıyor musun? Gerçek, buna gerçekten inanıyor musun? Hemen şimdi ortaya çıkabileceğine inanıyor musun peki? Zamanını belirleyen kim, durdurucu olan kim?

Hadi bugün buralarda gezelim biraz ne dersin?

Dilerim yeni kapılar açsın önüne hayallerinden de öte ve hemen şu anda:)

Yaklaşık 1 aydır takıntı boyutunda evi toparlama halindeyim. Ama temizleme hali değil bu, sürekli dağınıklığı toparlama hali.
Hele evde bir çocuk varken düşünün halimi:)
Tüm sorumluluklar dışında tüm gücümü buna verdiğimi tahmini 2 hafta önce farkettim. Ama devam ettim. İzin verdim bu toparlama hali birşey yapıyor belli. Temizlik takıntısı, corona, can sıkıntısı olmadığı kesin.
Ve bu ben değilim.
Hiçbir zaman kendimi böyle görmedim.
Burda ne oluyor?
Ev hayattır. Evi topladıkça hayatımı toparlamaya çalışan bir sistem içeride işlemeye başlamış meğerse:)
Hayatımdaki düzeni oluşturmaya ev üzerinden başlamışım. 2 gün önce akşam salonda oyuncaklar darmadağın dururken ” yarın toplarım kalsın ” dediğimde ” ahaa ” anı geldi:)
İçeride taşlar yerine oturuyor demek ki.
Hayatımda bir şeyler dönüşüyor ve istediğim yere doğru yolculuk başladı demek ki.
Bundan daha iyi nasıl olur?
Dün koltukta otururken dağınıklığa bakıp güldüm.
Artık ihtiyaç hissetmiyorum deli gibi herşeyin yerli yerinde durmasına.
Bu öyle güzel ki…
Bu sistem.
Herşey.

Hayatı okumak, bedeni okumak, eylemleri okumak bu dünyada benim için mucizevi.
Hayatın anlamı, keşif, farkında olmak…
Arasındaki bağlantıyı bir kere keşfettiğinizde kapısını açtığınız dünya derin. İnancımı artıran, beni Allaha sonsuz yaklaştıran, hayata yaklaştıran bir yer.

Ne zaman ki siz de bunları farkederseniz durun ve bakın.
Ne var burada?
Mesela yatak odası kendinizle ilişkinizi ve ilişkinizi anlatır.
Mutfak bolluğunuzu, bereketi.
Salon hayatınızın genelini.
Ne vakit sağlıkla ilgili bir dönüşüm içindeyseniz kendinizi suyla fazla haşır neşir bulabilirsiniz ya da sürekli bir dürtü ” buzdolabını mı temizlesem? ” 🙂
Ne vakit fazla eşyaları, giysileri çıkarmaya başlamak geçer içinizden, hayatınızda göndermek istediğiniz başka şeyler de vardır eşyalar dışında.
Bunu okumak hoşunuza giderse, farkında olduğunuz her an izin verin.
Onarım, arınma illa konunun kendi üzerinden olmaz. Genelde kendi üzerinden olmaz:)
Akış ve akışa izin vermek.
Nereden gelirse oradan.
Sonrası hafiflik.
Gelsin hayat bildiği gibi:)

” Hayır ” diyemiyorum.

” Birileri derdini anlatmak için hep beni seçiyor , dinlemek istemiyorum. Çünkü sonra çok ağırlaşıyorum. “
” İstemediğim şeyleri sırf onlar üzülmesin diye yapıyorum, tamam diyorum.”
” Hayatım hakkında yorum yapılmasını istemiyorum. Ama yapıyorlar. “
” Korkularımla dalga geçilmesini istemiyorum. Ama durduramıyorum. “
” Patronum bağırdığında buna hakkı olmadığını söyleyemiyorum , çekip gidemiyorum, sonra kendime çok kızıyorum. “

O kadar çok cümlesi var ki bu konunun ve hepimizin ” hayır ” diyememe sebepleri bambaşka. O yüzden şuradan yaklaşmayı seçtim.
” Hayır ” demediğiniz bir sahneyi , deneyimi hatırlayın. Gözlerinizi kapatın ve bedeninizde olan bitene bakın. Neler oluyor orda? Ne hissediyorsunuz ? Bu duygunun bir adı var bedeninizde, o duygu ne?

Şimdi , eğer ” hayır ” deseydiniz kısmına bir bakın.
Burada en büyük korkunuz ne?
Ne olmasından korkuyorsunuz?
” Evet ” demekte sevdiğiniz ne var? Buradaki kazancınız ne, gerçek?

Sadece bakın, gözlemleyin.
Tabii burada çok genel yerinden bakıp sorular yazıyorum ve biliyorum ki özellikle yazarsanız kazançlarınızı, korkularınızı bulma olasılığınız yüksek. Çünkü hepsi bedeninizde kayıtlı. Belki geçmiş bir deneyimi referans alıyor olabilirsiniz.
Bireysel çalışmalarda özellikle bu konu ile adım adım tam da böyle gidiyoruz. ” Bana ne oluyor? “
Eğer burdaki kazançlarınızı farkederseniz ve değerinizi alıp kabul ederseniz ve o ağır olan hisse girmemeye , hafif olanda kalmanın her haline gönüllü olursanız , minik minik öğrenmeye başlıyorsunuz, başlıyoruz.

Bazen de ” hayır ” demek kolay oluyor da sonrasında saatlerce onun getirdikleriyle yaşamak zor oluyor. Burda yine aynı yere gelin. Burdaki duygu ne? Saatlerce hissettiğim bu şey ne?
Bana ne oluyor?
Yargıya gitmeden duygunuzu tanımlayın.

Her duygu tanımlamanız da bir rahatlama hissedebilirsiniz. Bu muhteşem bir şey. Çünkü o duygunun yüzüne bakmak asıl zorlayıcı olan. Adı çıktı mı bir kere dilinizden , yüzüne bakmak kolaylaşıyor.

Ve soralım👇
” Hayır ” demekle ilgili, sınırlarımı belirtmekle ilgili neye gönüllü değilim? Eğer gönüllü olsaydım hayatım nasıl olurdu? Ben kim olurdum ? Kendimi , bedenimi onurlandırmayı seçseydim hayatım neye benzerdi? Kendi değerimi % 100 alıp kabul etmem için sonsuz olasılıklar nelerdir ? Neşeyle ve kolaylıkla ben ve bedenim hangi enerji alan bilinç ve seçim olabiliriz ki sınırlarımızı keşfedelim, hayatın her yerinden hafif olandan işlev görelim , bunun için neler mümkün?
Sırf uyumlu olayım, görüneyim diye, sevileyim diye, kötü olmayalım, kötü görünmeyeyim diye , herkes benden iyi bahsetsin kendim olmadığım, kendim olmaya izin vermediğim her yeri yıkıp yaratımını iptal ediyorum.”

İşte bu kadar. Sorun ve bırakın.

Kolaylıkla dönüşsün.

Şimdi tüm bakış açılarını ve tanımları bıraksan, tüm geçmiş deneyimlerinden geçsen ve gelsen bugüne , hemen şimdi nasıl bir birlikteliği seçersin, ne hissetmek istersin?
Ya sadece kendin olman , kendine alan açman ve izin vermen yeterliyse bunun için? .

Bir birlikteliğin olduğu anda neyi kaybedeceğinden korkuyorsun, gerçek ?
Özgürlük mü?

” Sorumluluk almak istemiyorum ” diyenler var çokça.
Başkasını yüklenmenin değeri ne o halde ?
Sadece düşün…
Sen kendi sorumluluğunu almaya gönüllü olsaydın sadece , bu neler yaratırdı?
Yoksa haketmemek mi? O kadar da çok sevileceğine inanmamak mı? Alıp kabul etmeye gönüllü olmadığın o şey ne?

Gördüğün tüm ilişkilerden çıkardığın tüm sonuçlar,
Sevmeye ve sevilmeye gönüllü olmadığın her yer,
Beni iyisi bulmaz dediğin her yer,
Aynı hikayeyi tekrar tekrar yaşamayı seçtiğin her yer,
Erkekler ve kadınlar hakkında tüm genellemelerin,
Kendini değer görmediğin her yer,
Kendini annenin / babanın kaderiyle eşdeğer tuttuğun her yer.
Hepsini iptal edelim mi?
Eğer aşk haline gönüllü olsaydın bu ne yaratırdı?
Şekilsiz , tanımsız.
” O değişmediği sürece bu ilişki olmaz , yürümez. ” ” Eğer o şöyle olsaydı bizim ilişkimiz şahane ilerlerdi ” diye diye kendi sorumluluğunu almadığın, neşeyi sevgiyi kendinden ayırdığın, kendi gücünü başkasına devrettiğin, onun varlığını ve yokluğunu hayati kıldığın ve böylece aşka izin vermediğin tüm tutsaklarını yıkıp yaratımını iptal edelim mi?
Sırf uyumlu , başarılı görünmek adına nasıl bir düzeni devam ettiriyorsun ? Öyle ya, uzun ilişki başarıdır gibi söylendi bize bir yerlerde. İlişki bitince kaybetmişiz gibi göründü dışarıdan , öyle gibi baktılar. Bir de beceremedi ilan edilmelerimiz oldu sonra.
Herşey göründüğünün tersidir ve hiçbirşey göründüğünün tersi değildir.

O halde soralım:

Hayallerimden de öte neşeli, tanımsız, eğlenceli, değer kattığımız, kendimiz olmaya alan açtığımız, irrasyonel bir ilişkinin ortaya çıkması için neler mümkün?

Mutlu olmak benim hakkım.
Zenginlik benim hakkım.
Doyumlu bir ilişki benim hakkım.
Neşeli keyifli huzur dolu bir ev benim hakkım.
Ferahlık benim hakkım.
Dinlenmek benim hakkım.
Yeteneklerimi kullanmak benim hakkım.
Sevdiğim işi yapmak hakkım.
Değerlerimi yaşatmak benim hakkım.

Tüm bunlarda alıp kabul etmeye gönüllü olmadığım şey ne? Söylerken hissettiğim o şey ne? Dönüşebilir mi? Dönüşseydi ben kim olurdum? Ne olurdum?

Olabilirim.
Mutlu olmayı tercih edebilirim.
Sağlığımı koruyabilirim.
Neşeyi kolaylığı hayatıma davet edebilirim.
İhtişamı seçebilirim.
Parayla ilişkimi dönüştürebilirim.
Kalbimdeki o işi harekete geçirebilirim.
Bir ağaç misali bu dünyanın geçiciliği gerçeğine rağmen köklenebilirim.
Tüm köklerimle mevcut olabilirim.
Her an başka bir forma gönüllü olabilirim.
Zamanını bekleyebilirim.
Telaşımı da azad edebilirim.
Hatta kızgınlıklarımı kırgınlıklarımı öfkemi kurban rolümü azad edebilirim.
Güvende hissetmeyi seçebilirim.
Tam ve bütün olduğumu alıp kabul edebilirim. Eksik değilim, yanlış değilim.

Tüm bunları olmam bilmem algılamam ve alıp kabul etmem için neler mümkün?

Gerçekten seçer misin? Şimdi ? Kalpten ?

Kolaylıkla.

Nefes alış verişlerimiz bize neler anlatabilirler acaba?
Sesli sesli nefes alıp veriyorsam mesela, hayatımda sakinliğe yer açmıyor olabilirim. Telaşım, yorgunluğum buna sebep oluyor olabilir.
Ya da sadece sesli ve hızlı bir şekilde nefes veriyorsam, acilen hayatımdan çıkarmak istediğime bakabilirim ya da stresime ya da öfkeme bakabilirim.

Nefes alış ve verişlerimin süresi kısaysa, dünyamdaki alma ve verme enerjisine bakabilirim.
Belki de herşeyi hızla alıyor / almak istiyor ve hızla tüketiyor / tüketmek istiyor olabilirim.
Belki de sakinlikle sindire sindire olanın tadına varmak, olanı beslemek nedir bilmiyor olabilirim.
Sadece hayatta kalmaya çalışıyor olabilirim.

Aldığım nefes, sadece omuzlarıma kadar iniyorsa, bedenimde sürekli hastalıklar ortaya çıkıyor olabilir. Oksijenin olmadığı bedenimde yaşam da keyif vermiyor olabilir.
Veya sadece göğsüme kadar iniyorsa nefes, sürekli tedirgin, stresli, gergin ve panik halinde olabilirim.
Zamanı gelmeden harekete geçebilir, sürekli sürekli hareket etme ihtiyacı hissedebilirim.

Nefesin aşağılara karnıma kasıklarıma inmesine izin verdikçe hayatım da nefes alabilir.
Tüm organlarım nefesimden beslenebilir ve sağlıklı kalabilirim.
Nefesle çakralarım dengelenebilir ve böylece enerjim, bedenim hayatta kalma modundan çıkıp keyfe, neşeye, tat almaya dönebilir.

Ya da sadece karnıma nefesi dolduruyorsam ve göğüs bölgemde gezmesine izin vermiyorsam, hayatımda coşkuyu , heyecanı yitirmiş olabilirim.
Hayattayım, varım demem için, canlılık için göğüs nefesine de ihtiyacım olduğunu farkedebilirim.
Belki de sürekli nefesimi durduruyorumdur, hayatı an an durdurmak isteğimle.

Nefes bir bütün, hayat gibi.
Eğer onunla tüm bedenimi beslersem hayatım da adım adım dönüşebilir.
Nefes hayattır dediğimiz yere bir de burdan bakalım istedim.
Farkında olun.
Nefesinizin her bir anı size birşeyler hatırlatır.
İyi ki hatırlatır.
Değerini bilelim dilerim🙏🙏

İçimizdeki çocuğu iyileştirmek bizim sorumluluğumuzda.
Doğumumuzdan önce başlayan süreçten bugüne kadar olanlar gibi. Bizim hayatımıza dair herşey gibi.
Eğer yaralıysa ,üzgün, kırgın, mutsuz, utanç içinde veya suçluluk içindeyse ve artık yetişkinsek , ona bakmak ve şifalandırmak olanları, bizim sorumluluğumuzda. Ta ki o hayat dolu enerjisine , neşesine dönene, sevildiğine, görüldüğüne , duyulduğuna, kabul gördüğüne inanana kadar.

Desek ki ” annem babam bana bunu yaptı, onlar yüzünden böyle.” Bugünümüzde hiçbirşey değişmiyor değil mi? Yapılanları söylemek değil de konu, söylenmek aslında. Olanı bil ki dönüştür, kabul et ki geçip gidesin içinden. Bunu mağdurluktan değil gözlemden söyleyince yani.
Onlar da kendi ebeveynlerinden öyle öğrendi basamaklarıyla atalara varan bi aktarım bu çünkü.
Tüm bu hikayelere ” Dur ” demek için neye ihtiyacın var? Ne bekliyorsun?
Tüm gün eteklerinden çekiştiren bir çocuk var sende, ” yüzüme bak, gör, duy, al ve kabul et ” diyen.
Bakmaya hazır mısın?
Düşüncelerini düşünmekle geçen vakti, içinde seni reddeden, değiştirmeye çalışan, bu halinle olmuyor diyen , öfkelenen, sinirlenen, kızan , döven ebeveyn sesine verdiğin vakti, o senin temasını bekleyen çocuğa vermeye hazır mısın?
” Tatlım, yanındayım, güvendesin ” diyene kadar sen ve o tam anlamıyla bunu hissedene kadar ve bu tüm ömür sürebilir , ( çünkü ölene kadar seninle yaşayacak ) ona bakmaya hazır mısın?

Geçmişi affet demiyorum, üstünü kapa demiyorum. Canın yandı biliyorum. Üzdüklerini de, güvende hissedemediğini de görüyorum.
Eksik, yarım hissettiğini, yanlışmışsın gibi hissettiğini de duyuyorum.
Bazen yükmüşsün gibi de hissettiğini.
Hislerimizden de biz sorumluyuz.
Ben sana başka yerlere gel diyorum. Başka bir bilince, enerjiye. Ancak burdan dönüşüm gelir.
Hem o hep aklımıza gelen anıların dönüşüm meditasyonu, hem içimdeki çocuk meditasyonunda amacımız sadece bu.
Sensin.
Kendini hatırlamaya ihtiyacın var.
Kendini sarmaya.
Kendin olmaya.
Ve tabi bu cesarete.
Sen bunları okurken , o çocuk dinliyor eminim. ” aa sanki bana yaklaşmaya meyilli biri var ” diyor.
O sensin.
Gerçekten bunu seçer misin?

“Bazen onun çocuk olduğunu unutuyorum, bir yetişkin gibi anlayışlı olmasını , yetişkin gibi davranmasını bekliyorum,hemen anlasın istiyorum ya da. “
Ebeveynlerden kulağıma değen cümlelerden biri bu.
Bu sabah düşündüm de…
Çocuklarımıza dair fazla beklentilerimizi farkedebiliyoruz bir an öncesine bakıpta, peki ya kendimize?
Kendimden beklentilerim ne durumda?
Bazen abartıyor olabilir miyim?
İnsan olduğumu unutuyor,
Mükemmel olmak için çırpınıyor,
Hata payı tanımıyor,
Dinlenmeye izin vermiyor,
Bazen durmaya,
Koşmak , yetişmek için çırpınıyor,
Hep sakin, uyumlu, anlayışlı olmamı bekliyor olabilir miyim?
Sürekli mutlu , coşkulu olma isteğimi de abartıyor olabilir miyim?
Bazen konforsuz hissettiren duyguda da kalabilir miyim?
Öfkelenebilirim, üzülebilirim, canım yanabilir, negatif düşüncelere fazla kayabilirim. Buna da iznim var mı?
Hatta bu da normal olan değil midir?
Tüm duygular hakkım değil mi?
Bazen pırıl pırıl yapraklarımı dökebilirim.
Bazen pırıl pırıl açabilirim.
Hemen anlamayabilirim, unutabilirim, işime gelmeyebilir, zaman gerekebilir.
Hepsi bana dair, insana dair, sisteme dair.
Hayat bu.
Geçiyor.
Dünya hareket halinde, ben de.
Değişiyorum, dönüşüyorum, öğreniyorum, unutuyorum.
Geçen sene bu zaman dert dediğim şey, şuanda hayatımda olmayabilir, şuan başka bir konuyla meşgulüm büyük ihtimalle.
Dünya hareket halinde , ben de, duygularım da, düşüncelerim de.
Hepsi insana dair, yaradılışa.
Yeter ki harekete izin verebileyim, hakkıö olduğunu hatırlayabileyim, hatırlatanlara da şükredebileyim.

Yeter ki yaşamın içinde mevcut olmaya gönlümüz olsun. Yaratılmış olmayı sevelim. Her halimizle, her daim barış içinde. Tadını çıkarmaya gönlümüz olsun yaşamın.
Hayat bu.
Geçiyor.
Her haliyle .