Etiket

Kişiselgelişim

Browsing

İçimizdeki çocuğu iyileştirmek bizim sorumluluğumuzda.
Doğumumuzdan önce başlayan süreçten bugüne kadar olanlar gibi. Bizim hayatımıza dair herşey gibi.
Eğer yaralıysa ,üzgün, kırgın, mutsuz, utanç içinde veya suçluluk içindeyse ve artık yetişkinsek , ona bakmak ve şifalandırmak olanları, bizim sorumluluğumuzda. Ta ki o hayat dolu enerjisine , neşesine dönene, sevildiğine, görüldüğüne , duyulduğuna, kabul gördüğüne inanana kadar.

Desek ki ” annem babam bana bunu yaptı, onlar yüzünden böyle.” Bugünümüzde hiçbirşey değişmiyor değil mi? Yapılanları söylemek değil de konu, söylenmek aslında. Olanı bil ki dönüştür, kabul et ki geçip gidesin içinden. Bunu mağdurluktan değil gözlemden söyleyince yani.
Onlar da kendi ebeveynlerinden öyle öğrendi basamaklarıyla atalara varan bi aktarım bu çünkü.
Tüm bu hikayelere ” Dur ” demek için neye ihtiyacın var? Ne bekliyorsun?
Tüm gün eteklerinden çekiştiren bir çocuk var sende, ” yüzüme bak, gör, duy, al ve kabul et ” diyen.
Bakmaya hazır mısın?
Düşüncelerini düşünmekle geçen vakti, içinde seni reddeden, değiştirmeye çalışan, bu halinle olmuyor diyen , öfkelenen, sinirlenen, kızan , döven ebeveyn sesine verdiğin vakti, o senin temasını bekleyen çocuğa vermeye hazır mısın?
” Tatlım, yanındayım, güvendesin ” diyene kadar sen ve o tam anlamıyla bunu hissedene kadar ve bu tüm ömür sürebilir , ( çünkü ölene kadar seninle yaşayacak ) ona bakmaya hazır mısın?

Geçmişi affet demiyorum, üstünü kapa demiyorum. Canın yandı biliyorum. Üzdüklerini de, güvende hissedemediğini de görüyorum.
Eksik, yarım hissettiğini, yanlışmışsın gibi hissettiğini de duyuyorum.
Bazen yükmüşsün gibi de hissettiğini.
Hislerimizden de biz sorumluyuz.
Ben sana başka yerlere gel diyorum. Başka bir bilince, enerjiye. Ancak burdan dönüşüm gelir.
Hem o hep aklımıza gelen anıların dönüşüm meditasyonu, hem içimdeki çocuk meditasyonunda amacımız sadece bu.
Sensin.
Kendini hatırlamaya ihtiyacın var.
Kendini sarmaya.
Kendin olmaya.
Ve tabi bu cesarete.
Sen bunları okurken , o çocuk dinliyor eminim. ” aa sanki bana yaklaşmaya meyilli biri var ” diyor.
O sensin.
Gerçekten bunu seçer misin?

“Bazen onun çocuk olduğunu unutuyorum, bir yetişkin gibi anlayışlı olmasını , yetişkin gibi davranmasını bekliyorum,hemen anlasın istiyorum ya da. “
Ebeveynlerden kulağıma değen cümlelerden biri bu.
Bu sabah düşündüm de…
Çocuklarımıza dair fazla beklentilerimizi farkedebiliyoruz bir an öncesine bakıpta, peki ya kendimize?
Kendimden beklentilerim ne durumda?
Bazen abartıyor olabilir miyim?
İnsan olduğumu unutuyor,
Mükemmel olmak için çırpınıyor,
Hata payı tanımıyor,
Dinlenmeye izin vermiyor,
Bazen durmaya,
Koşmak , yetişmek için çırpınıyor,
Hep sakin, uyumlu, anlayışlı olmamı bekliyor olabilir miyim?
Sürekli mutlu , coşkulu olma isteğimi de abartıyor olabilir miyim?
Bazen konforsuz hissettiren duyguda da kalabilir miyim?
Öfkelenebilirim, üzülebilirim, canım yanabilir, negatif düşüncelere fazla kayabilirim. Buna da iznim var mı?
Hatta bu da normal olan değil midir?
Tüm duygular hakkım değil mi?
Bazen pırıl pırıl yapraklarımı dökebilirim.
Bazen pırıl pırıl açabilirim.
Hemen anlamayabilirim, unutabilirim, işime gelmeyebilir, zaman gerekebilir.
Hepsi bana dair, insana dair, sisteme dair.
Hayat bu.
Geçiyor.
Dünya hareket halinde, ben de.
Değişiyorum, dönüşüyorum, öğreniyorum, unutuyorum.
Geçen sene bu zaman dert dediğim şey, şuanda hayatımda olmayabilir, şuan başka bir konuyla meşgulüm büyük ihtimalle.
Dünya hareket halinde , ben de, duygularım da, düşüncelerim de.
Hepsi insana dair, yaradılışa.
Yeter ki harekete izin verebileyim, hakkıö olduğunu hatırlayabileyim, hatırlatanlara da şükredebileyim.

Yeter ki yaşamın içinde mevcut olmaya gönlümüz olsun. Yaratılmış olmayı sevelim. Her halimizle, her daim barış içinde. Tadını çıkarmaya gönlümüz olsun yaşamın.
Hayat bu.
Geçiyor.
Her haliyle .

Bir parça var içinde, acele ediyor.
Hemen ortaya çıksın istiyor.
Zaman da umru değil, hayrı da.
Teslimiyetle aranda direnç oluşturan, şimdi ki senden, seni hemen hemen hemen kaçırmak isteyen.
” Şimdi burda ortaya çıksın! Hadi ama geleceksen gel artık! “
Sanki o gelmezse, çok da anlamlı değil gibi.
Sen o parçandan ibaret değilsin.
Sen o değilsin.
Hatırla.
O ister, o hep ister, anında ister, gelmezse başka yerden ister, isteme listesini hiç düşürmez elinden:)

Beklemeyi bilen parçanı hatırla.
Olmayınca da ölüm olmadığını hatırla.
Akışta olan parçanı.
Onun önündeki tüm dirençleri kaldır.
O sana yardım edecek.
O biliyor tüm bunları.
Ondan destek al.

Ve beklerken durma,
beslenmeye devam et.
Hayatı durdurma.
Tüm mevcudiyetinle varlığını sürdürmeyi seç.
Beklerken kendi içinde büyümeye devam et.
Beklerken ” burda iyi olan ne / neler var? ” diyerek bir bakmaya devam et.
Eline, ayağına, parmaklarına, saçının bir teline şükredecek noktaya gelene kadar,
işte tam burda ne var ne yok görmeye gönüllü olana kadar.

Nefs böyle.
Farkında ol.
Savaş yaratmadan.
Farkında ol.
Farkında olursan onun sen olmadığını yol başkalaşır.
İstemek yanlış değil, bil.
Sadece sesin nereden geldiğini farkında ol.
Sıkıştırmasın nefesini, bunaltmasın, yormasın.
Şu an tüm olanları yok saydırmasın.
Farkında ol.
Sesi duydun mu?
Duy ve kulağına hafifliği fısıldayan sese yönel.
Hala devam mı ediyor?
İkna et.
Hala mı dinlemiyor?
Ona ” dur ” de. ” hayır ” de.
Hayatında doyumlu alanlara bak tekrar.
Onun her seslenişini öfkeyle değil, kabulle karşıla.
Bazen kolay
Bazen zor:)
Gelebilir.
Gidedebilir.
Çok konuşabilir.
Sustuğu anlar da olabilir.
Git deyince gitmez, öl deyince ölmez.
Kabul et, kafi.
Kolaylıkla🙏

Eksik yanlarım, eksik yerlerim…

“Buna ne yapabiliriz , beni nasıl düzeltiriz? !!”
…Buralarda nerdeyse hiç durdurak bilmeyebiliriz. Eksik, yarım, bozuk, eğri hissettiğimiz herşey , her yer. Hiç nefes almaksızın anlatabilirsin değil mi? Hatta anlatıyorsun da bir yerlerde belki bolca.
 Seçimlerimizde varsa buralara bakılır da, peki güçlü yanların neler ? Şöyle tam hissettiğin? Hangi kelimeler seni anlatır ( tüm tanımlamaların ötesine geçmenin ilk adımlarından ) Kendinde en çok neyi seversin? İnsanlar senin hangi yönünü severler? Neleri yapmaktan zevk alırsın?

İşte buralarda kelimelerin arasındaki süreler daha uzar, susarız, bekleriz ” bilmiyorum ki ” ler başrole gelir hatta. İnsanın kendinde sevdiği yanlara , yeteneklerine, hoş gelenlerine yüzünü dönmesi bazen böyle olur. Dura dura da olsa, kekeleyerek de olsa , olsun. Bir kere çıkınca bedenden. ” Evet ya, bu yanımı seviyorum. ” lar , ” biliyor musun şunu çok iyi yaparım” lar bir kere gelsin odaya , sonrası daha dik oturmalı, daha kahkahalı, daha neşeli gelir. ” Sahi hiç burdan bakmamıştım ” deyip de gülümsediğin yerde , hayatında da koca bir kapı açılır kendine yaklaştıran🙏

Kendimde eksik gördüklerime olan yönelimimden ( bu öyleymiş gibi sandığım ya da öyle ) , kendimde değerli bulduğum , gördüğüm ya da görmediğim güçlü yanlara doğru yönümü çevirsem , bu hayatıma nasıl katkı olur? Hediyeleri neler olur?

Not olarak şunu da ekleyeyim; kastettiğim bütünsel bir seçimle ilgili, hayata ve kendine bakış açımızla ilgili. Bir konu üzerine çalıştığımızda, mesleki bir hedef mesela İşte o zaman orda potansiyeline ek olarak almam gereken desteklere, güçlendirilebilir yanlarına bakılabilir.

Hadi o zaman, sesli dile getirelim mi nedir senin olduğun yerde , olduğun halinle dünyayı, seni güzelleştiren o yanın?

Zorlanıyorum.
Bunu söylemek bir ferahlık veriyor ilk başta.
Ve sonra herkesin zorlandığını hatırlatıyorum kendime.
Ama bu yetmiyor.
” Peki ya bilgiyle ne yapacağım? “
Sadece ” zorlanıyorum ” demek, günümü değiştirmiyor, anımı neşelendirmiyor, kızımla alanım kalmıyor.
Daha da zorlanıyorum.
Hep bu soruya geliyorum:
“Şu an neye ihtiyacım var? “
Bakıyorum, dinliyorum. Gelirse cevap ve o an yapılabilirsem ne ala.
Ama bazen olmuyor.
Çünkü annelik aktif devam ediyor, biri gözlerinin içine bakıyor, buraya gel diyor, ana çağırıyor. Ama ana gelecek halim yok.
Tamamlanmayı bekleyen bir ihtiyacım var.
” Tamam ” diyorum ihtiyaca “sen akşamı bekle. Sana bakacağım. “

Eğer sormazsam kendime gün içinde , birikiyor, birikiyor, birikiyor.
Sonra an geliyor, Masal 3 çeşit yemek içinden sevdiği birşey bulamıyor !!!! ( halbuki sevdiklerini yapmıştım, canı istemedi demek ki —-diyemiyorum ) ( yazıyı yazmadan hemen önce farkedilen 2 azı diş gelişi :)) içimdeki tetiklenmeyi farkediyorum, ” bir ritm tutturmuştum, iyiydi, bu nereden çıktı şimdi, kim bi’ daha yemek çeşidi düşünecek, evde en zorlandığım konu zaten bu :):):) ( yazarken komik, yaşarken ağır 🙂 Konu yemek değil biliyorum. Konu başka.
Bugün böyle.
Yanından uzaklaşıyorum kısa bi’ süre. Yanında olmak zorundaysam bir süre sessizlik, çok kısa bir süre sessizlik ( yoksa endişeyi görüyorum gözlerinde ve bir derin nefes.
Bu yaşadığım, kızımın sorumluluğunda değil çünkü. Bu benim konum. Onunla alakalı değil.
Yetiyor mu, bazen yetmiyor nefes.
İdare ediyoruz öyle böyle.
Akşam mutlaka bakmam gerek.

Bakınca farkediyorum, arkadaşlarımı görmeye ihtiyacım var, ailemi. Dokunmaya, aynı masada oturmaya, sokakların kokusuna, kalabalıklara özlem duyuyorum. Canlılık ve hareketlilik. 2 kelime dönüp duruyor zihnimde. Gün geçtikçe artan özlemim bu… Özlemi onaramıyorum…

Onaramıyorum da ;
Gecenin bir yarısı duyulan yağmur sesi,
sabah çocuk neşesi,
kahvaltı hazırlarken bir müzik,
gün içinde kızımla bir dans partisi iyi geliyor.
İyi, çok iyi.
Yoksa başedilir gibi değil.
Gerçekten değil.
Şu sıralar.
Belki de uzun süredir…
Dilerim bitsin.
Dilerim sağlıkla bitsin.
Dilerim kavuşalım birbirimize, özlediklerimize.
Dilerim🙏

Ne çok ” dikkat et ” dediğimizi farkında mıyız, özellikle çocuklara?
Peki ya ” farkında ol ” deseydik acaba nasıl olurdu?
Farkında olmadan neye dikkat edeceğimizi nasıl bilebiliriz ?
Mesela diyelim ki çok şikayet eden biriyim.
Buna dikkat etmem için önce farkında olmam gerekmez mi?
” Aa öyle mi hiç farkında değilim bu kadar şikayet ettiğimi… “
Burası.
Sonrasını izleyelim işte…
Ya da diyorum ki “nefesi burnumdan almaya dikkat ediyorum. “
Bunun bir adım öncesi, önceleri nefesi ağzımdan aldığımı farkında olmam değil mi?
Gün içinde birkaç kez dursam ve baksam; nefesim nasıl, ağızdan mı burundan mı, karından mı göğüsten mi , sığ mı derin mi? Farkında oldum. Sonra ideal forma getirebilirim. Burnuma yönelebilirim. Dikkat etmeme gerek kalmaz. Farkında oldukça, oldukça değişir.
Ya da diyelim ki; ” Olumsuz kelimeler kullanmamaya dikkat ediyorum. “
Dış seste dilediğim kadar kullanmayayım, içeride olumsuz kelimeler dans ediyorsa , bunu farkında olmazsam, bu gerçekten değişim yaratır mı?

– Neden bir ilişkim yok, o kadar da dikkat ediyorum ilişkiler hakkında iyi düşünmeye, konuşmaya. Haketme olumlaması yapıyorum sürekli.
– Peki sence ilişki ne demek?
Peki erkek / kadın ne demek?
– İlişki yük / fazla sorumluluk / özgürlüğüm gider / erkekler/kadınlar aldatır, güvenilmez,bencil….
👉 İşte burası. Kendini korumaya çalıştığını farkında ol, aldatılmaktan, kandırılmaktan koruyorsun.Çünkü “Hepsi aynı” diye konuşan bir bilgi var içeride. İlişki kısıtlar diyorsun. İlişkileri böyle tanımlıyorsun. Doğal olarak özgürlüğün sona ersin istemiyorsun. Farkında ol. Sonra tamam dikkat edebilirsin istediğin zaman. Hatta bana göre dikkat etme ki kök inançlarım sohbetlerde öyle kendiliğinden akıversin dışarıya. Ve bunu işte yine o zaman farket. Ama yine de sen bilirsin:)

Farkında olmak; çabasız, yumuşak, akıcı ve anlamlı.
Dikkat etmek; çaba gerektiren, sert, ani, katı ve durdurucu.

Yazılarım da işte bu yüzden hep farkında olmak üzerine.
O yazıyı okurken içinde dönen hikayeyi farkında olasın diye, sonra bir boşluk olsun ve orayı yeni bir seçimle doldurabilesin diye. Gerisi kolay.
Dilerim kolayca olsun🙏

Gün içinde sadece ve sadece kendim için zevkle yaptığım, paylaşma, görünme, ürün çıkarma beklentisi olmadan yaptığım ne var?
Ne günüme neşe getiriyor?
Ne ile vakit geçirirken iyi, tatmin ve neşeli hissediyorum?
Yapılacaklar listemiz çok.
Sorumluluklarımız, zorunluluklarımız.

Son 10 gündür dolu bir çalışmalar dizisi hazırladığımda kendime, bu soruyu yanımdan ayırmamayı seçtim. Çünkü yaptıklarım, yapacaklarım sonuç odaklı. Ürün var olacak sonunda.
Peki ya gerçekten yaparken eğlenceli mi? Ya da eğlenceyi içine ekleyebilir miyim?
Her ne yapıyorsam çok da bayılmadığım, onun içine bir tutam farklılık katabilir miyim söylene söylene devam etmeyeyim diye?
Ya da her gün kendime 5 dakika ayırabilir miyim, sadece sevdiğim birşeyle ilgilenmek için?
Eğer yoksa, bilmiyorsam, otomatik pilotta gidiyorsa, her gün 5 dakika düşünebilir miyim, gerçekten günüme ne eklemek iyi hissettirir?

Bazen gerçekten bilemiyoruz.
Öyle kapılıp gidebiliyoruz.
Sadece temel ihtiyaçlarımızı karşılıyoruz. Bazen de sonuca odaklanıp kalıyoruz.
Ürünün derdine düşüyoruz.
Bekliyoruz.
Lezzet almıyoruz.
Yaptığımızdan da birşey anlamıyoruz.
Böyle zamanlarda bir farketmelik mola iyi geliyor.
Farketmek.
Burdan başlıyor.
Bir şey, sadece tek bir şey tüm günümüzün enerjisini değiştirebilir.
Senin var mı heybende her gününe ” oh “dedirten, neşe, keyif veren herhangi bir şey?

Düşünsene 5 yıl sonrası için tüm bedeninde heyecanını, coşkusunu hissettiğin seçim yapmışsın, hedefler belirlemişsin.

İşte hayatın hazır.

Ve bugün ve bugünden sonra her gün ilmek ilmek örüyorsun orayı.

Her bir detayı ışıl ışıl. Çok güzel görünmüyor mu sence de?
Ve her adımda kendine yaklaşmak.
Yapabilirliğini, cesaretini, azmini , coşkunu görüyorsun.
Meğer coşku gerçekten kendi seçimlerinle oluyormuş.
Birileri dedi diye, birileri istedi diye değil.
Sadece kendin istedin diye.
Oh ya , emek vermek ne de güzelmiş böyle olunca.
Seni destekleyenlerle paylaşmak ne de güzelmiş.
Zamanını kendine kullanmak.
Ara ara durmak, sonra ilmeklere bakmak, bazen yöntem değiştirmek … Ama bilmek. Rotan belli. Sen dışında ne seni oradan vazgeçirebilir ki?

Kendin olmak cesareti ne de güzelmiş, asil, coşkulu, sıradışı.

Şimdi tam ordan , 5 yıl sonradan bugüne bakınca , burdaki seçen kişinin gücünü görmek , ” herşey o gün başlamıştı ” demek. Kendine ve diğerlerine ne müthiş bir ilham kaynağı.

Başlayalım mı o zaman yazmaya.

Kolaylıkla.

Burada daha çok işimiz var…

Görülecek yerler var daha.
Yaşanacak aşklar,
Okunacak kitaplar,
Tanışılacak yeni insanlar var.
Neşeli masalar,
Kurulacak hayaller var.
Ve onları gerçekleşmiş halleri var.
Yazılacak yazılar,
Dinlenecek sesler var. Müzik…
Dokunulacak kalpler,
Uyanmayı bekleyen insanlar.
Sesi olmamızı bekleyen çocuklar.
Dikilecek fidanlar var.
Her türlü emanete iyi bakmayı seçmek var gerçekten…
Yeşile, maviye, canlıya, cansıza.
Aşkla yaşamak var. Hakkını vere vere.

Elinin yetişebildiği kadar, kalbinin verebildiği kadar, ruhunu katabildiğin kadar. Hem kendine hem dünyaya.

Zaman değerli.
Daha çok işimiz var.

Değil mi?

” Olumsuz izlerimizle ilgili, hafızamızda derin etkiler bırakmak için biraz bile olumsuz olmasının yeterli olacağını söyleyebilirim. Olumlu yaşanmışlıklar durumundaysa maalesef aynısı söz konusu değildir çünkü genetik olarak iyiden ziyade kötü haberlere dikkat etmeye ve bunları uzun süreli hatırlamaya yatkınız. Bunun sebebi hayatta kalmak için yolunda olana değil, tehlikelere dikkat etmenin daha önemli olmasıdır… Beynimiz hatalara ve eksikliklere dikkat etmeye uygun yapıdadır. Özellikle gölge çocuk modunda ( içimizdeki çocuğun , olumsuz dogmalarını ve buna bağlı üzüntü, öfke, korku, çaresizlik duygularını kapsayan tarafı ) bulunduğumuz zamanlarda , hata algımıza tamamen gömülmüş olmamız bunu etkileyebilir. Bu da üzücü olayları mutlu olanlardan neden daha kolay hatırladığımızın sebebidir.
Bu şekilde utanç verici bir durum için yıllar sonra da sanki dün gerçekleşmiş gibi utanabiliriz, oysa güzel bir anıya ait mutluluk nispeten daha çabuk yok olabilir. Bu genlerin çok olumsuz diğer yan etkisi de bir insanla yaşanan bir kötü deneyimin yüz tane olumluyu geçersiz kılabilmesidir.
Yani bir daha ki sefer bir arkadaşına sinirlendiğinde, kendini kızgınlığına daha fazla kaptırmadan bilinçli bir şekilde bu insanla ne kadar çok güzel şey de yaşadığını hatırla.”

Stefanie Stahl – İçindeki çocuk bir yuva bulmalı kitabından bir hatırlatma🍀